Bu oyun karakterleri tüm dünyadaki oyuncuların ortak nefretini kazanarak bilgisayar oyunları tarihine adlarını kara lekelerle yazdırmayı başardılar.
1) Ördek avındaki sinir bozucu av köpeği
Bir de köpek insanın en iyi dostu derler. Ne zaman ördeğin tekini vuramayıp elimizden kaçırsak bu duruma alaycı ve sinir bozucu bir şekilde gülen hain köpeğimize hakkımızı helal etmiyoruz. Yanlış anlaşılmasın gerçek hayattaki köpekleri çok seviyoruz, ve onlara en ufak bir zarar gelsin istemeyiz. Yalnız şundan eminiz ki oyunu oynarken aklından bu köpeği vurabilme hayaliyle ağzı sulanarak ekrana kurşunları saydırmayan bir insan henüz dünyaya gelmemiştir.
2) Half-Life ‘ta ki böceğimsi yaratık
Half-life oynayanların çok yakından tanıdığı bu böcekvari yaratık yeri geldiğinde düşmanlarımızı trollemek adına harika bir silah oluvermişti. Tabi onun tarafından ısırılanlar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Half life’ ın multiplayer oyununda özellikle Crossfire bölümünü oynarken balkonlardan yada pencerelerden bu böcekleri rastgele atarak oyunu şenlendiren arkadaşlarımıza etmediğimiz küfür kalmamıştır. Bu böcek Half-Life ‘ın silah envanteri içerisinde dünya dışı bir silah olarak kullanabileceğimiz birşeydi. Yalnız bazı durumlarda bu böcekler biz onları fırlattıktan sonra kafalarına eserse bize de saldırıp ölümümüze neden olabiliyorlardı. Bu durum Half-Life oyuncularının çoğunu sinirden kanser eden bir durumdu.
3) Tetris‘ teki “Z” bloğu
Tetris oyununun gelmiş geçmiş en uyumsuz, en geometrisi bozuk, oyunun doğasına aykırı, en çok oyun soğutan karakteri. Binbir zorlukla rekor kırmaya giderken bu “Z” bloğundan birkaç tane ard arda gelmesi oyunun sonunu zorunlu olarak getirirdi, nitekim bu blokları kolay kolay hiçbir yere sığdıramazdık, böylece kule uzadıkça uzar ve oyunun sonu bizim oyun performansımızdan bağımsız bir şekilde neredeyse hileli bir şekilde oyunun kendisi tarafından getirilirdi. Tetris oyuncularının, Tetrislerini bir hışımla duvara fırlatarak elektronik cihazlara duyulan düşmanlığın temelini Tetris oyununun bu hileli karakteri başlatmıştır desek yeridir.
4) Serious Sam serisindeki kafası kesik intihar bombacıları
Serious Sam serisindeki kafası kesik intihar bombacıları aslında bize terörün ne kadar alçak ve iğrenç birşey olduğunu sanal anlamda da olsa öğretmiş oldular. Serious Sam serisindeki bu adi pislikler bi anda ortaya çıkıp şimşek hızıyla üzerimize gelirler, biz nişan alana kadar çoktan işimizi bitirirlerdi.İşin ilginç yanlarından biriyse bu psikopatlar bize saldırırken kafaları olmamalarına rağmen bazen ağlayarak bazen de çığlık atarak saldırıya geçerlerdi. Saniyede 20 mermi atabilen otomatik tüfekleri bulan bilim adamına Allah rahmet eylesin. Bu psikopatlara karşı en etkili yöntem size karşı doludizgin bir şekilde gelen bu zombileşmiş füzeleri makinalı tüfeklerle kurşun manyağı yapmaktı.
5) Kırmızı kart göstermeyi hobi haline getirmiş hakem: Kazuki Ito
PES oyuncularının pek de hoş olmayan anılarla andıkları, uçana kaçana, alakasız pozisyonlara bile tereddütsüz kırmızı kart gösteren sinir bozucu hakem. Sahada bu hakemin kırmızı kart radarından muaf olan tek kişi herhalde yardımcı hakemdir.
6) Half-Life‘ taki Headcrabler
Half-Life ‘ın maskotu haline gelmiş uzay kabukluları. İlk oyundan bu yana bizi hep en ön sıradan karşılayan olup olmadık yerlerde, karanlık ortamlarda, oyunun hemen hemen tüm bölümlerinde sık sık karşımıza çıkan ve tek besin kaynağı insan beyni olan uzaydan gelen uzay zararlısı. Dünyadaki en tehlikeli,en zehirli akrepleri, örümcekleri vb. Hayvanları mumla aratan, boğa yılanlarının bile yanlarında sevgi kelebeği kaldıkları uzay kabuklusu Headcrapler. Half-Life oyuncularının en olmadık yerlerde karşılarına çıkarak kalp krizi geçirmelerine neden olan bu uzay kabukluları oyuncular tarafından pek de güzel duygularla anılmıyorlar.
Kendileri yetmezmiş gibi beyinlerini gıda olarak tükettikleri bilim adamlarını zombiye çevirerek üstümüze salmaktan da geri kalmadıkları için özel bir nefreti sonuna kadar hak ediyorlar.
7) Counter-Strike‘ ta ki kurtarılmayı aslında hak etmeyen ama kurtarmak zorunda olduğumuz sersem rehineler
Counter-Strike oynayanları sinir hastası yapan rehineler, bu şapşalların en sinir bozucu özellikleri; Bizi takip etmelerini rica ettikten sonra, düşmanla girilen çatışmalarda doğrudan çatışmanın ortasına balıklama atlayarak dikkatimizi dağıtıp vurulmamıza ve çoğunlukla da ölmemize neden olmalarının ötesinde, çevreyi düşman varlığı için kolaçan ederken bize sürekli “Beni kurtaracak mısın yoksa böyle kös kös oturacakmısın?” diye bizi korkaklıkla itham eden nankör rehineler. Biz vurulup öldükten sonra yanlarına gelen teröristlere “Tamam, tamam yerime dönüyorum. Üzgünüm dostum.” diye hitap ederek yalakalık yapmayı da eksik etmeyerek kemiklerimizi sızlatan sevimsiz rehineleri yanlışlıkla vuracak olursak çok büyük miktarlarda para kaybetmemiz de onlardan nefret etmemizin ayrı bir nedeni.
8) Angry birds’ te atış haklarını bitirdikten sonra vuramadığımız son domuz/ yada domuzlar
Aynı bölümü tekrar tekrar 1000 kere oynamamıza neden olan sinir bozucu domuzlar.
9) Super Mario‘ daki Toad
Belalı yollardan, türlü türlü canavarların gazabından binbir zorlukla kurtulduktan sonra bir de bakmışız ki prenses diye kurtardığımızı sandığımız şey Toad ‘muş. İnsanda ciddi hayal kırıklığı yaratan bu karaktere pek de sempati besleyenimizin olduğunu sanmıyorum.
10) Mortal Kombat‘ taki Goro
Bilgisayar oyunlarındaki zorlu karakterleri severiz. Çünkü onları yenmenin verdiği zevki hiçbirşey veremez. Zaten oyun oynamamızdaki amaç ta bu duyguyu tatmak. Ancak, Mortal Kombat ‘taki baş düşmanımızdan bir önceki karakter olarak karşımıza çıkan Goro, Mortal Kombat ‘ın nerdeyse bütün oyunlarında bizleri patron karakterden çok daha fazla zorladı. Çoğu Mortal Kombat oyuncusu, Goro ‘yu yenebildikten sonra oyunun sonunu getirmiş gibi hissetmiştir, çünkü MK serilerindeki patron karakterleri yenmek genelde Goro ‘yu dize getirmekten çok daha kolay olmuştur. Sizi kavradığı zaman alt kollarıyla tutan, üst kollarıyla yumruk manyağı yapan sonra da bir güzel yere çalan Goro, sizin 10-15 vuruşta ona verebileceğiniz zararı size tek tutuşta verebiliyor. Neden nefret edildiğini daha fazla anlatmamıza gerek var mı?